
koyuyor. Işıkla oynayarak, sonra fotoğraflara fiziki müdahalelerde bulunarak; kazıyarak, boyayarak, çizerek, hatta kimyalarını değiştirerek, emulsuyonları alt üst ederek, her halükarda 'surimpression' a başvurarak deneyler yapıyor Kaygun. Bilindik tekniklerin sınırlarını bu şekilde sorgulayarak, olasıklarını zorlayan bir sanatçının içinde bulunduğu sosyopolitik şartlara bakışının zenginliğini gözler önüne seriyor. Kaygun'un seksen sonrası çalışmalarının ortak noktası bir nevi "Gizli Yüz"ün çehresini oluşturuyor. Portre konusunda deneyimli olan sanatçı bu tarihlerden itibaren modellerinin yüzlerini gizlemeye başlıyor. Aksaklık, tekrar, yokluk ya da eksiklik olarak düşünebileceğimiz bu durum, bir kaç istisna haricinde sanatçının işlerini bütünüyle etkiliyor. Deneysel tavrını suretlere uygulamaktan da kaçınmıyor, bazı fotoğraflarda suratlar kazınıyor, bazılarında ise tüllerle kaplanıyor, görüntü bulanık bir halde ya da çerçeve dışında dahi karşımıza çıkabiliyor. Fotoğraflarına baktıkça saklanan suretler kim olduğumuzu unutturuyor, bizi biz yapanı yitirdiğimizi farkettiriyor. Bu tercihlerin biliçli mi yoksa Kaygun'un bilinçaltı dürtüsünün etkileri mi hala bilinmemektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder