
İnsan, hesaplanamaz sayıdaki dış etkenin ve doğuştan gelen aktarımların oluşturduğu; onlarca, hatta yüzlerce deliği bulunan, bir ince süzgeçle bakar, karşısındaki uçsuz bucaksız evrene. Yine de yetmez; kendine alabildiği, alıp da saklayabildiği ancak kopuk "an"lardır. "Zaman"sa tüm o dokunulmazlığı, sürekliliği ve anlaşılmazlığıyla geçip gitmeye fırsat kollar...
Yolun sonunda ise elimizde kalan sadece "an"lardır...
Anlardan yaptığımız "anı"lardır...
Zamanın bu hoyrat döngüsünden; bozulamaz dengesinden hırpalanmış "anı"lar...
İşte buradan gelir, "an"ın gücü, aktarılma telaşı...
Kimi susar yalnızca, kimi anlatır, öbürü yazar, bir diğeri basar deklanşöre... Avaz avaz... Hep aynı telaş, aynı kaygı...Ki yine de yetmez, eksik kalır bir insanın kokusu, bir zamanın dokusu... Çünkü diğer aktarım yöntemleri gibi fotoğraf karelerinin de aktarılmak istenenden daha fazlasını sakladığı, her bakan tarafından farklı anlamlandırıldığı ve bakıldıkça yayıldığı, hesaplanamaz bir dünyası vardır. Ve her zaman üretenle üretilen arasında gizli bir birliktelik bulunur: Üreten, "an"ı aktarma telaşındayken üretilen "anı"yı aktarma telaşındadır hep.
Ben de bu zemin sayesinde, kendi süzgecimden sızanları aktarmaya çalışırken umarım, kareler de size, benim kurguladığımdan daha fazlasını ve daha başarılısını anlatabilecektir...
Murat Esibatır
3 Kasım 2015 Salı 20:00 da İmpladent konferans salonunda
Mekan için tıklayınız.
Yorumlar