
Fotoğraf insanoğlunun keşfettiği en büyülü icatların başında geliyor. Anı görsel olarak kaydederek bir kağıt üzerine (kağıt mı kaldı layklıyoz bitiyor diyenleri duyar gibiyim) basma fikri (her ne kadar kanıksamış olsak da bu teknolojiyi) halen hayranlık uyandırıcı bir olay. Sosyal olmadan önceki medyanın en önemli ve güvenilir kaynağı, sinema ve videonun mayası olan fotoğraf artık bildiğimiz klasik görüntünün ötesine çoktan geçti. Fotoğraf tarihinin en gizemli isimlerinden Vivian Maier oto portresini çektiğinde kim bilebilirdi günün birinde selfie denilen bir akımın başlayacağını ve insanların kendilerini yansıyan bir cisime ihtiyaç duymadan fotoğraflayabileceğini... İletişim ve görüntü teknolojilerindeki hızlı gelişim fotoğrafta sürekli farklı akımlar oluşmasına da neden oluyor. Mesela dijital teknoloji çoktan kanıksandı ve artık yeni soru dijital analogu bitirdi mi değil mobil Dslr yi bitirir mi? Tabi buna manipülasyon olmalı mı olmamalı mı da dahil. (ah steve baba naaptın sen :) Bir diğer değişim ise kaydettiğimiz görüntüler ekranda gördüğümüzle kalıyor ve acaba film yandı mı nasıl çıkmışım telaşlarını kaç kişi layklamış fotoğrafımı tedirginliğine bıraktı. Çekildiğinin ertesi günü haber merkezlerine iletilebilen diaların yerini saniyesinde binlerce kişiye ulaşabilen dijital görseller aldı. Bulunduğunuz yerde olan bir olayı anında dünyaya iletmeniz mümkün. Bu hız ve görsel bombardımanına rağmen fotoğrafın hikaye anlatma gücü teknolojiden bağımsız olarak devam edecek. Bu blogda 4 yıl boyunca fotoğrafın nasıl çekildiğinden çok nelerin çekildiği, nerelerde sergilendiği ile ilgili haberleri okudunuz. Hikayelerini fotoğrafla anlatan fotoğrafçıların izini Foto Gaste blog ile sürdüğünüz için teşekkürler. Foto Gaste'ye verdikleri röportajlarla destek olan dostlara da selam olsun.
Fotoğrafçıların daha güzel hikayeler anlatması umudu ile kadrajımız her daim güzel kalsın, gerisi laf-ı güzaf.
Göksel Kayış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder