
Bu çalışma ile Boğaz’ın ve Haliç’in farklı yakalarına kurulmuş, iki kıtayı birbirine bağlayan köprüleriyle İstanbul arasında bir bağ kurmamak mümkün mü? Doğu ile Batı arasında, iki halk ile iki kültür arasında, modern köprüler, eski ve efsanevi köprüler arasında...
Emine Akbucak ise, Pont Neuf’ü anımsadı. Seine Nehri’nin üzerindeki bu köprü, Ile de la Cité yakınlarında yer alıyordu ve Akbucak, iki yaka arasındaki bu zorunlu geçişi, Paris’te yaşadığı her gün kullanmıştı. Ile Saint Louis ve civarındaki semtler, böylelikle su temalı fotoğrafların deneyimlendiği mekanlar haline geldi. 10 yılı aşkın süredir devam etmekte olan bu çalışma, yeni köprülerle, özellikle de İstanbul’un köprüleriyle zenginleşti.
İlham kaynağı olarak köprüler sanatın her alanında tükenmeyen bir konudur. İki yaka, iki coğrafi bölge arasındaki bir yapının ötesinde köprü, bağı da temsil eder. İki yakayı birleştirerek sınırları ortadan kaldırır, rastlantılara ve aktarıma olanak sağlar. Sembolik olarak geçişi temsil eder. Köprüden Köprüye, bir zorlukla yüzleşmek, bilinmeyeni, ötekini ve ötesini tanımaya yönelmektir. Bir geçiş ritüeli olarak, değişim ve dönüşümü simgeler. Bir durumla, bir diğeri arasındaki kırılmaya işaret eder.
Fotoğraf sanatçıları Emine Akbucak ve Tristan Zilberman, bizleri aynı temaya iki özgün bakış açısıyla yaklaşmaya davet ediyor. Emine Akbucak köprüden sarkarak, suyu ve etrafını seyre daldığı bu yaklaşımıyla, düşsel bir vizyon sunuyor. Tristan Zilberman ise, bir köprünün yeniden canlanma anının izlerini, fotoğraflarının yanı sıra yaşam mücadelesi ve çevre aracılığıyla yücelterek sürüyor.
Sergi için İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı öğretim üyesi müzikolog Dr. İlke Boran, "köprü" temalı bir ses tasarımı gerçekleştirecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder