Fotoğrafla tanışmanız ve akabinde bu uğraşıyı profesyonel
olarak icra etme hikâyenizden kısaca bahseder misiniz?
Lise yıllarımda fotoğrafa
ilk adımı attım, klasik Zenith makina ile J Aynı mahalleden arkadaşım Muammer Yanmaz en
heveslimiz çıktı devam etti ben sonra 1998’e kadar ara verdim, çünkü araya
mesleğim girmişti. Ben aslında Elektrik Mühendisiyim, mesleğimle beraber hobi
olarak devam edebilirdim belki ama çok yoğun endüstriyel programlama ile
uğraştığım için özel hayatımda bir hobiye yer yoktu, fabrikalar, makinalar
yapıp onları devreye almanın hazzı o zamanlar yetiyordu. Sonra mühendisliği
bırakıp eşim ile beraber reklam alanında çalışmaya başlamamla fotoğraf hobim
tekrar ön plana çıktı. İşimiz gereği yüzlerce fotoğraf inceliyor, satın alıyor
ve kullanıyorduk ama aradığımız fotoğrafı da çoğu zaman bulamıyorduk.
Reklamcılık ile paralel gidebilecek bir hobinin profesyonelliğe dönüşmesi bu
anlamda kaçınılmaz oldu ama aslında yine tam profesyonel değilim, öncelikli
işim reklam ajansımızdaki yöneticilik, kalan zamanımda da profesyonel olarak
fotoğrafçılık. Burada da eski işimin katkısıyla ağırlıklı olarak Endüstriyel
çekimler... Yani yine fabrikalara, şantiyelere, üretim alanında çalışan eski
mesai arkadaşlarımın arasına geri döndüm ama bu kez onları fotoğraflayarak J
Seslendirme
sanatçılarının fotoğraflarını çekme fikri nasıl ortaya çıktı? Projenin oluşumu
ve oyuncu Deniz Çakır’ın projeye dahil olma sürecinden kısaca bahseder misiniz?
Çocukluk merakı başta! Eskiden TV’de yabancı filmler bittikten sonra
seslendirenlerin listesi bitene kadar beklerdim, çünkü seslerini duyduğum ve
gördüğüm oyuncular farklıydı ve bu bende büyük merak uyandırıyordu. Yani
merak’tan ortaya çıktı diyebiliriz pek klasik olsada... Reklam işimizin bir
parçası da film prodüksiyonu ve pek çok tanıtım, eğitim, reklam filminde
seslendirme olmazsa olmazlardan. Bu şekilde birlikte çalışmakla başladığımız ve
arkadaş olduğumuz pek çok seslendirme sanatçısı oldu, başta Ak’la Kara ekibi’nden Kerem
Kobanbay -ki projeyi ilk açtığım ve büyük destek aldığım için Kerem’in desteği
olmasaydı biraz zor başlardım diyebilirim. Deniz’de bir film projesi için
kardeşim Nurcan Güzel ve eniştem Münir Karataş (ki biri senarist diğeri
yönetmendir) ile çalışıyorlardı, Deniz’in fotoğraf çekme hevesini gören
kardeşim bizi tanıştırdı ve ben de var mısın ortak bir proje’ye dedim, Deniz de
çok heyecanlandı ve varım dedi... Böylece ilk olarak Ak’la Kara seslendirme
stüdyosundaki arkadaşlarla projeye başladık. Deniz olmasa belki biraz daha
küçük çaplı bir proje olacaktı ama şu an 150 seslendirme sanatçısını
fotoğraflayarak büyük bir arşiv oluşturduk...
Seslendirmenlere fikrinizi
sunduğunuzda,
yıllardır görüntü vermeden sağladıkları büyünün bozulacağı
hissine kapıldılar mı?
1-2 kişi hariç böyle bir tepki gelmedi, hatta çok çok büyük bir destek
verdiler. Zaten seslendirme sanatçılarının pek çoğu aynı zamanda ya tiyatro ya
da sinema kökenli ama hayatın karmaşası içerisinde ve tiyatro izlemeyen bir
toplum olarak kim biliyor ki bu şahane seslerin yüzlerini! Ana fikir de buydu
zaten, o çok büyük sinema oyuncularına sesleri ile hayat veren, onların
oyunculuklarını tamamlayan ama hep geri planda kalan bu şahane seslerin
yüzlerini de göstermeliydim, onları toplum olarak bir kez daha alkışlamalı
onore etmeliydik.

Seslendirme stüdyoları
gerçekten çok küçük ve ışık yok, sadece okuma lambaları var ve pek çok stüdyoda
bu okuma lambalarından faydalandık. Bir kaç fotoğrafta da led el feneri
kullandık! Yani arada Deniz bana, ben Deniz’e asistanlık yaptım. Beyaz ayarı
sorun olmadı, çekimlerimizi makinaların siyah/beyaz modunda yani direkt siyah
beyaz yaptık ama raw’ları da duruyor. Hepsinde ISO 800 ve diyafram da mecburen
açık, ben Canon Deniz Nikon kullandı, her ikimizin de lens tercihi 85 mm f/1.2 ve çekimlerin büyük çoğunluğu da ışık
koşulları gereği f/1.2 -f/1.8 arasında.
Tabi amacımız sadece portre çekmek değildi, seslendirme sanatçılarının
seslendirme esnasındaki ruh hallerini, seslendirdikleri oyuncu ve rol ile
bütünleşerek ortaya çıkardıkları mimikleri daha ön plandaydı. Burada da anı
kaçırmamak için seri çekim olmazsa olmazlardan, ayrıca o kadar hareketli yüzlerde
ifadeyi doğru anda yakalamak için de gerekiyor. Ben genelde çekimlerimde
modelimi serbest bırakırım, çok müdahale etmem doğru anı yakalamaya odaklanırım.
Deniz ise sanırım oyunculuğunun da etkisiyle gerektiğinde yönlendirmeyi tercih
ediyor ama her ikimizin de olmazsa olmazı doğal, yapaylıktan uzak fotoğraflar
yakalamaktı ki bunu çok çok büyük ölçüde başardığımızı rahatlıkla
söyleyebilirim.
Proje kaç yılda
tamamlandı ve toplamda kaç portre çektiniz?
2 yıl’da 150 ayrı kişinin 10
binlerce fotoğrafı! Ama seri çekimdeki deklanşör farklarını çıkarırsak farklı
mimik ve açılardan ben 1,000’in üzerinde fotoğraf seçtim. Deniz’in de bir o
kadar vardır...
Çok uzun soluklu olan
Rabarba projesi sizin için oldukça eğitici olmuş olmalı diye düşünüyorum. Fotoğraf
yolculuğunuzu Rabarba çekimlerinden önce ve sonra diye ikiye ayırırsak; öncesi
ve sonrasıyla fotoğrafa bakış açınızda ya da çektiğiniz fotoğraflarda ne gibi farklar
görürüz?
Benim açımdan teknik anlamda
bir eğitici yanı olmadı bu sürecin, zaten böyle bir işe soyunmak için önce
fotoğraf çekim tekniğinizi mükemmel hale getirmeniz lazım, ekipmanlarınızın
buna uygun olması da olmazsa olmazlardan. Ama hiç katkısı olmadı demek de
yanlış, özellikle Deniz’den oyunculuk, modelleri yönlendirme anlamında çok şey
öğrendim!
Rabarba projesi
kapsamında açacağınız sergide alışılmış sergilerin dışında bazı yenilikler de
olacakmış. Sergide ne gibi yenilikler göreceğiz?
Hayallerimiz büyük, projenin
çıkış noktası olan sesler ile fotoğrafları bir arada sunmak en önemlisi. Sosyal
medya desteği ile projemiz kadar genel anlamda sinema sanatının, seslendirme
dünyasının sinema içerisindeki yerinin konuşulması, tartışılması da lazım. Sadece
ne güzel fotoğraflar çekmişsiniz aferin denecekse kalsın, almayayım ben... Bizim
projemizden sonra özellikle bazı televizyon kanallarında seslendirme
sanatçılarının listesinin (biraz hızlı da olsa) tekrar akmaya başlamış olması –
ki eskiden öyleydi- çok olumlu bir gelişme, katkımız olduysa ne mutlu! Ve web sitesi ile güzel bir katalog da
geleceğe bırakmak istediklerimizden... Tabi böyle büyük hayaller olunca bütçe
de yükseliyor, sponsor bulmak kolay olmuyor L
Böylesine geniş bir
zaman dilimine yayılmış projede şüphesiz güzel anılar da birikmiştir. Çekimler
sırasında yaşadığınız ve unutamadığınız bir anınızı anlatabilir misiniz?
Özellikle seslendirme
sanatçılarının anılarını dinlemek benim için büyük keyif oldu. Ama bu anıları
onların anlatması daha güzel olur, belki bir belgesel...
Ticari amaçla çektiğiniz
fotoğraf ile sizin bulduğunuz bir fikri proje kapsamında fotoğraflamak arasında
ne gibi farklar var?
Ticari fotoğrafta öncelikle
reklam dilini kullanmanız gerekiyor! Yani tanıttığınız ürün, hizmet neyse onun
bir şekilde satılır olması için uygun konsept ve kalitede fotoğraf çekmek şart.
Burada da ajansların yaratıcı direktörleri ve sanat yönetmenleri başta neyin
nasıl çekileceğine karar veriyor, tabi müşterinin olurunu almak da olmazsa
olmazlardan! Yani yalnız değilsiniz, bir ekip ve ciddi prodüksiyon var demek...
Fotoğrafçının pek çok ticari işte katkısı çok olmuyor ama günümüzde bu iş
fotoğraf çekmekten fotoğraf yapmaya doğru geldi, yani fotoğrafçılar da elini
taşın altına koymak ve yaratıcılıkları ile katkıda bulunmak durumunda. Aslında
teknik olarak donanımlı her “fotoğrafçı” deklanşöre basabilir ama fotoğraf
çekmek bu değil yani, önce neyi, nasıl, nerede, çekeceğinizi belirlemeniz,
sonra da çektiklerinizden nasıl sattıran fotoğraflar yapacağınız önemli. Bu
kendi projelerinizi yaparken de olmazsa olmazlardan ama burada bir fark var
patron sizsiniz, ne müşteri var, ne müşterinin ajansının sanat yönetmeni J
Fotoğraf makinenizi sürekli yanınızda taşır mısınız veya makineniz yanınızda olmadığı bir günde kaçırdığınız ve ‘’ah keşke çekseydim’’ dediğiniz önemli bir ana tanık oldunuz mu?
Makinemi sürekli yanımda taşımıyorum, teknik anlamda biraz mükemmelliyetçiyim ve birkaç lens, iki makina, filtreler falan derken en az 10 kiloluk bir çantam oluyor ve özel olarak fotoğraf çekmeye çıkmamışsam bu yükü taşımak eşşeklikten başka bir şey değil! Hal böyle olunca kaçan fotoğraf da çok oluyor. Bu gibi durumlarda (sokak fotoğrafları hariç) cep telefonumla fotoğrafı çekiyor, uygun bir zamanda kafamdaki fotoğraf için tekrar gidiyorum. Sanırım bu bir süreç, eskiden daha çok makinamla zaman geçirirdim, şimdi tamam bunu çekeceğim diye kafamda fotoğrafı çekip kendimi hazır hissettiğimde makinam yanımda oluyor J
Ne tür fotoğrafları
beğenirsiniz? Çalışmalarını takip ettiğiniz fotoğrafçılar var mı?
Her türlü fotoğraf ilgi
alanımda, ayrım yapmadan binlerce fotoğrafçının onbinlerce fotoğrafına boş vakitlerimde
bakıyorum. Bu çekimlerime de yansıyor, portre ya da manzara da çekerim, börtü
böcek makro da J
ama hangisinden zevk alıyorsun dersen insan çekmek ayrı. İnsan çekerken bir
etkileşim ve hatta çektiğiniz insanın yaşamına bir şekilde girmiş olmak, onun
yaşamından bir kesiti ölümsüzleştirmenin keyfi çok daha güzel. Hal böyle olunca
da fotoğrafın duygusu, bana hissettirdikleri ön plana çıkıyor. Bazen güzel bir
manzara ya da gökyüzünde süzülen bir kartal da duygularımı harekete geçirebilir
ama insan fotoğraflarındaki kadar duygu çeşitliliği o alanda yok diye düşünüyorum.
İnsan ön planda olunca da eskilerden Lewis HINE, Eugene SMITH, Henri CartierBRESSON, August SANDER ve Ara GÜLER fotoğrafları beni en çok etkileyenler
diyebilirim...
Son yıllarda dijital teknolojinin
tüketiciye sunduğu pratiklik ve film masrafı sorununu ortadan kaldırması neticesinde
fotoğrafa olan ilgi oldukça arttı. Dijital teknolojinin pratik ve ekonomik
oluşu dışında fotoğraf paylaşım sitelerinin ve sosyal medyanın sağladığı
fotoğraf paylaşma imkânı da bu ilgiyi körüklemiş olabilir mi? İnternet
olmasaydı bizi fotoğraf çekmeye motive eden şey ne olurdu?
İnternet olmasaydı fotoğraf
yine olurdu ama bu kadar yaygın olmazdı tabiiki. Önce neden fotoğraf çekiyoruz
bir sorgulamak lazım! Çektiğimiz fotoğrafları birileri görmeyecekse hiç bir anlamı
yok, böyle olunca da ne kadar çok insana ulaşıp fotoğraflarınızı
paylaşabiliyorsanız o kadar çok tatmin oluyorsunuz. İnsan doğası gereği egosu
okşanması gereken bir varlık, Fotoğraf paylaşım siteleri ve sosyal medya da aferin
almak bu anlamda çok motive edici oluyor ve bu paylaşım artınca da eğer ki
biraz da güzel fotoğraf çekiyorsanız bırakmanız zorlaşıyor. İnternet’i
kapattığınızda bizi bu kadar motive edecek paylaşım alanı olarak geriye
sergiler, basılı medya ve yarışmalar kalıyor... Bir sergi açmak ya da
yarışmadan derece almak veya bir dergide fotoğraflarınızı yayınlamak için de
sıkı fotoğraf çekmeniz lazım, yani eski fotoğraf sanatçılarının bu anlamda
hakkını vermek lazım.
Fotoğrafçılığı hobinin
ötesinde meslek olarak yapmak isteyenler ne yapmalı ve ne yapmamalı?
Zor bir soruya klasik cevap
olacak ama kervan yolda düzülür! Bir şekilde yola koyulmaları lazım, imkanları
neyse onunla başlayacaklar. İlla Profesyonel fotoğraf makinası ve lenslere
sahip olmak şart değil, iyi fotoğraf işleyebilmek de ayrı bir yetenek ve
sanatçı dokunuşu gerektiren bir alan. Kendilerini hazır hissettiklerinde güzel
bir porfolyo hazırlamaları (web sitesi şeklinde de olur) ve kendilerini
müşterilere, ajanslara tanıtmaya başlamaları lazım zira kimse arayıp da sizi
bulmaz! Önce sizden haberleri olması lazım birilerinin. Biraz daha profesyonel
düşünüyorsanız ve yatırım gücünüz varsa PR olmazsa olmazlardan. İyi fotoğrafçı
olabilirsiniz ama maalesef bunun duyurulması, bazen şişirilerek de olsa günümüz
koşullarında gerekiyor. Bir başka nokta da nerede açık varsa oraya yönlenmek.
Sonuçta bu işi para kazanmak için yapacaksanız kendinizi tanımanız kadar
sektördeki açıkları da belirlemeniz lazım. Herkes doğum, düğün fotoğrafçısı ya
da moda fotoğrafçısı olma hevesinde! Biraz absürd olacak belki ama en detaylı
fotoğrafı ben çekerim kardeşim diyip mikro-fotoğrafçılıkla başlamak bile bir
pazarlama aracı olabilir! Ya da en iyi konser fotoğrafını ben çekerim, gece
fotoğraflarından benden iyisi yoktur diyebilmek... Biraz da dik durabilmek önemli
ama ayarında. Mesela bana gelseler (gelmediler ya) düğün fotoğraflarımızı çeker
misin deseler herhalde fiyatım 10bin lira’dan aşağı olmaz ama 300 lira’ya düğün
fotoğrafı çekildiğini düşünürsek gelmezler tabi, taaki başlarına kötü birşey
gelinceye kadar J.
Bir eğitimde öğrencilerimden birisi
Fransa’da yaptığı düğün fotoğraflarını getirdi bunlar kurtulur mu diye sordu, o
kadar kötü fotoğraflardı ki patlak, berbat işlenmiş hiç bir şekilde kurtuluşu
yok! Önerim düğününüzü tazeleyin oldu.
İnsanların kaçırılmaması gereken anlarının bu kadar ucuza fotoğraflanması bazen
kötü tecrübeleri de hafızalara kazıyor yani... Arkasında duracak kadar iddialı
olabiliyorsanız en güzeli, dik durmak dediğim budur... Ama bunu da ancak
portfolyonuzla ortaya koyabilirsiniz!
Kesinlikle kağıt üzerinden,
özellikle de mat fine-art kağıtlar... Ama bu paylaşım siteleri ya da sosyal
medya da fotoğraf izlemememi gerektirmiyor, oradaki fotoğraflara bakarken bile
bunun baskısı ne güzel olurdu diye içimden geçiyorsa o fotoğraf benim için iyi
fotoğraf demektir.
Rabarba projesi
dışındaki fotoğraf projelerinizden kısaca bahseder misiniz? Özellikle Facebook
üzerinden başlattığınız takas mantığına dayanan somut bir paylaşım platformu
kurdunuz, sosyal medya ahalisi dijital görsellerini paylaştığı kadar somut
fotoğraflarını paylaşmakta da cömert mi?
Rabarba’nın devamı yine
mikrofon önünde olacak. Yine seslerini çokça duyduğumuz ama görmediğimiz
insanlar, radyo spikerleri ve dj’leri. Ön hazırlıklarıma başladım, önce kimleri
çekeceğimi belirlemem gerekiyor ki bu da iş arasında uzunca bir süreç, sonra
çekimler başlayacak ki bu da nereden baksan 2 yıl sürecek bir proje.
Facebook üzerinden
SanatBarter grubu ile insanların fotoğraf baskılarını satmaları veya
ihtiyaçları ile takas etmeleri için bir platform oluşturmak istedim ama sanırım
bu iş zor, facebook laylaylom için güzel bir platform ama iş ciddiye
döküldüğünde kendi platformuna geçmesi yürümesi için gerekecek. Bakalım,
şimdilik izlemedeyim yürüyecek gibi olursa...
Son olarak Rabarba
projesi sergisini ne zaman görebileceğiz ve bu projenin kitabı da yayımlanacak
mı?
Kitabı mutlaka olacak.
Zamanı belirsiz, sponsor bulduğumuzda diyelim J Belki 2013 yılı içerisinde...
2 yorum:
Güzel röportaj olmuş,, bilmediğimiz çok şey öğrendik. hakikaten bu proje kimsenin aklında pek dolasmayan bir tecrübe..
(serdar bey ve deniz hanım hariç)
Göksel bey'e teşekkür ediyorum, Serdar beyi tanımayı be projelerini öğrenmemize aracı oldu. Ikinizinde çalışmalarınızin devamını derim, hoşçakalın..
Orjinal güzel bir proje, tebrikler :)
Yorum Gönder